Gören gözler mi idi ki?
Gözün gördüğünü kalp yorumlar mı idi ki?
Kalbin tasdik ettiğini, gözler eder mi idi ki?
Gözün gördüğü yakîn mi ola ki?
Kalben yakîn, aklen sakin
Buranın bataklığına battık
Olamadık kâlbe hâkim
Nefsin oyununa, şeytanın oltasına kandık.
Hikmet alacak olana nicedir deliller
Hikmetten men ve uzak olanlar kâlben delidirler
Lâkin hikmet de mertebe de göze uzaktır.
Bu dünya kâlbe tuzaktır.
Özümüz dahi göremez ki özümüzü
Ancak, ferah tutmak icap eder gönlümüzü
Özün, özünü tarif edemez iken
Görünen ile hüküm eden, kınamaya giden
Baktın, gördüm dedin
Yetmedi hüküm ettin
Orada gaflet eyledin
Daha kendini bilmez idin.
_____________________________________________
Cüzî aklın var idi. Lâkin görünen, yani göründüğü kadarıyla hüküm ettin ve kendini bilir zannına kapıldın. Kısmî akıl ile savaş açtın sandın da bu dünyaya, aslen kendine açtın savaşı da bunu göremedin. Aciziyetinin farkına dahi varamadan kendini kudretli gördün. İnanmayanlara bak;
Onlar kendi cüzî akılları ile, ve kendince bulduğu sebepler ve delilsiz dayanaklar ile kendilerini nice haklı görürler. Karşılarında doğruyu söylesen dahi onların her daim akıllarından başka fikirler gelir ve ağızları ile direnişlerini sürdüregelirler.
İnanmayanı bizler ne ikna edebilir, ne de inandırabiliriz.
Bu hususta keza kendimden(kendimin dahi nece zayıf olup, inanmayanların kelimeleri ve konuşmalarından tesiri altında kaldığının gerçeği)keza hakikat nezdinden şunu ifade etmek isterim ki:
İnanmayan, inanmamakta güçlü
İnanan, inanmasına rağmen inancı zayıflamaya meyilli.
Bu hususları dikkatlice düşünende, doğru yolun hangisi olduğunu fark edebiliyor musunuz?
İnanmayan ile savaşmak gerçekten çok zordur. Çünkü ona kendisini ve bildiklerini(zanlarını) haklı gösterecek şeytanı vardır. Nefsi vardır.
İnananların kalbi vardır. O yüzdendir o kalp sağlamlaştırılmalı, işte o zaman onlara meyil etmez, yolundan şaşmazsın.
Onların kelime ve sözleri görünmeyeni, görebildikleri(keza görebileceği) şekilde yorumlamaya çalışmak ve bununla hüküm giydirmeleridir.
İnanmak neden bu kadar zor? İnanan neden zayıf da inanmayan bu kadar güçlü?
Bunun kendimce verebileceğim cevapları ise şunlardır:
+ Bilir misin ki, kişi kendisinin düşmanıdır. Kendi kötülüğünü dahi ister insan.(Hatta, Bundan ve kendisinden habersiz).
+ İlk husustakine işaret eden ve destekleyen cevap ise nefs'tir.
+ Bir diğer unsur ise şeytandır. Ancak şeytandan öte(önce) kendimizdir kendimize zulüm eden.
Basit bir örnek ile izahı mümkün hâle getirmeye çalışacağım, keza kendi hayatımdan örneklendirerek.
Bir yerde işe girdim. Ardından işin sadece ilk 2 günü gösterip eğittiler.
Ardından ne zaman bilemediğim yahut yapamadığım bir şey ile karşılaşsam ve sorsam ya hiç cevap alamadım, ya çok kısıtlı cevaplar aldım veyahut aksine azarlandım. Buna yaklaşık 2-3 ay sabredip artık kendim de işi öğrendiğimde, müdür çağırdı ve dedi ki;
Bunları sana kasten yaptığımızın farkındasın değil mi? İşi öğren diye böyle yaptık. demiş idi.
Söyleme sebebi neden ola ki?
Çünkü daralmış, bunalmış olduğumu gördü. Ve o konuşma ile ferahlık geldi bana.
Bu işin dünyalık misalidir. Tasavvufta bu şekilde direk göze gelmez, kulağa çarpmaz vuku bulmaz. Ve bu husus da insanların inancını zayıflatabilir.
Kıssadan çıkaracağımız şey nedir?
Sınavdayız. Zayıflatacak çok unsur var iken güçlü olabilir isen eğer, Allah'ın izni ve Muradı ile bir daha zayıflamayacak kalbe ulaşmaktır. Gayemiz de bu değil midir dostlar?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder